Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort
21 Ekim 2023 - Cumartesi

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE, HALKA ZULMEDEN BOLU BEYLERİ

Günümüzde zulmedenleri tüm cihan şu anda bilmektedir ve halen bu yalan dünyada zul yaşayan halklar ve zulmeden beyler vardır.

Yazar - Ömer Sabri KURŞUN
Okuma Süresi: 27 dk.
249 okunma
Ömer Sabri KURŞUN

Ömer Sabri KURŞUN

-
Google News
 
Günümüzde zulmedenleri tüm cihan şu anda bilmektedir ve halen bu yalan dünyada zul yaşayan halklar ve zulmeden beyler vardır.
Bizde şöyle tarihin sayfalarını geriye doğru çevirip 16.YY doğru gidelim Anadolu’muzda…
Mesela “BOLU’YA “bir gidelim…
Bolu’nun doğudan batıya geçişte önemli bir yer olması sebebiyle Osmanlı döneminde de kritik bir konumu vardı. Bu nedenle Bolu’da sık sık meydana gelen isyanlar ve yağmalar sebebiyle şehre giriş ve çıkışlar 1847/1848 yıllarında tek tek kayıt altına alınmıştır.(Hazine-i Evrak) Bu kayıtlara göre şehre giren yabancıların isimleri hangi amaçla geldiği ve kaç gün kalacakları yazılmıştır.( Pars Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri)
Ancak Osmanlı döneminde Bolu halkına zulmeden sadece Bolu Beyi değildir. Başka beylerde vardır. XVI Yüzyılın ikinci yarısında bütün Anadolu’yu saran Medresile (Suhte) ayaklanmaları Bolu’da da görüldü. Bu ayaklanmalar uzun süre devam etti. Bu ayaklanmaları önlemek için Osmanlı yönetimi Şemsi Ahmed Paşa’yı Bolu’da vali olarak görevlendirmiştir. Şemsi Paşadan sonra göreve gelen paşalar zalim ve gaddar bir yönetim uyguladılar. Bunlardan en önemli olan ve Bolu halkına zulmeden Bolu Sancak Beyi Abdi Paşa, Bolu halkının padişaha şikâyeti sonucu padişah IV. Murad tarafından Konya’da öldürtülmüştür.
Kuşkusuz Bolu şehri doğu ve batı arasında tek sayılabilecek en önemli geçiş güzergâhıdır. Tarih boyunca da böyle olmuştur. Bolu’nun bu öneminden kaynaklanan nedenlerle Osmanlı Devleti şehre önem vermiş ve sürekli bölgeyi zapturapt altına alacak paşalar atamıştır. Bu paşaların bazılarının olumsuz yönetimleri ve adlarının şaibeye karışmaları ya da bölge de çeteleşmeye göz yummaları sebebiyle bölge halkı ciddi huzursuzluklar yaşamış isyanlara tanıklık etmiştir.
Fakat Osmanlı ve Türk Tarihinde Bolu ili denilince hemen akla 16. YY da yaşayan Bolu Beyi ve Köroğlu gelir. Bolu Beyi zalim, Köroğlu ise zalimlere karşı garibanları koruyan bir halk adamıdır. Tarih Bolu Beyi ve Köroğlu öyküleriyle destanlarıyla doludur. Bu destanlar dilden dile anlatılagelmiştir.
Bolu halkı Bolu Beyi’nden yani zalimden yana değil halkını koruyan Köroğlu’ndan yanadır. O nedenle Bolu meydanında Bolu Beyi’nin değil Köroğlu’nun heykeli vardır.
Köroğlu aslında eski bir asker ve sonradan dağa çıkan bir isyancıdır. Asıl adı Ruşen’dir. Azerbaycan’da çok yaygın olan "Koroğlu Efsanesi" ("Kor", Azeri dilinde kör demektir) ile büyük oranda benzeşir. Köroğlu’nun Babası Yusuf, Bolu Beyi'nin seyisidir. At meraklısı olan Bolu Beyi, seyisi Yusuf'u cins bir at almaya gönderir; fakat Yusuf'un getirdiği tayı beğenmez, adamın gözlerine mil çektirir. Yusuf tayı ve oğlunu alıp memleketten çıkar. Ruşen Ali, babasının tarif ettiği tarzda, tayı karanlık bir ahırda besler. Tay, belli bir zaman sonra kanatlanır, eşsiz bir küheylan olur. Yusuf ile Ruşen Ali, Aras ırmağına gider, orada Bingöl'den inecek olan üç sihirli köpüğü beklerler. Yusuf, köpükleri içince, tekrar görmeye başlayacak, gençleşecek ve Bolu Beyi'nden intikamını alacaktır.
Fakat Ruşen Ali köpükleri kendisi içer, babasına köpüksüz su verir. Yusuf buna bir yandan üzülür, bir yandan da, oğlu intikamını alacak bir yiğit olacağı için sevinir. Bu sihirli üç köpükten biri Köroğlu'na ebedi hayat, biri yiğitlik, biri de şairlik sağlar. Yusuf, oğluna intikamını almasını tavsiye ettikten sonra ölür.
Ruşen Ali, yani Köroğlu Kır-At'ı ile birlikte dağa çıkar. Köroğlu diye ün alır, bir derebeyi gibi yaşamaya başlar, her savaşta üstün gelir; bezirgânlardan, beylerden, paşalardan aldıklarını yoksullara dağıtır. Delikli demir (tüfek) icat olunup da eski yiğitlik gelenekleri bozulunca, arkadaşlarına dağılmalarını tavsiye eder, "sır olur", Kırklara karışır.(Yaşar Kemal, Üç Anadolu Efsanesi)
Buraya kadar güzel, güzelde, benim görüşüme göre ki görüşüm beni bağlar:
Bence; 'Köroğlu tarihin en hatalı kahramanıdır!..
Tam Bolu Beyini devirecekken tüfek icat oluyor. Bu ne yapıyor?. Tüfek icat oldu mertlik bozuldu diye şiirler yazıyor, şarkılar söylüyor. Milletin hoşuna gidecek laflar ediyor.
Hâlbuki şiir yazacağına eline bir tüfek alsa, ne Bolu Beyi kalırdı, nede zûl.
Yani kısacası: Düşmanın sana nasıl davranırsa sende aynı yöntemleri uygulayacaksın…
Ben düzen için yaşarım.
Önce evimde, oturduğum apartmanda, sokağımda, mahallemin düzeni, sonra şehrimin, ülkemin düzeni için. Ve bu düzeni hangi adalet sağlayacaksa ben onu seçerim.
Mazlumların yaşaması için, zalimlerin yok olması gerekiyorsa, yok olacaktır. Ben kötülüğü iyilik yapmak için öğrendim…
Hiçbir zaman masal masal içinde değil ki hayat… Dişe diş, kana kan___ intikam…'
İntikam ama şimdilerde kurak topraklar gibi çatlamış ömrüm... Sağa vurup yalpalamışım, sola vurup yalpalamışım... Düştüğüm her karanlıkta bir ışık arar olmuşum. Acıyor işte sol yanım, acıyor gecelerde... Gece beni dinliyor, ben geceyi dinliyorum. Gece ben, ben gece oluyorum... Gece bana inliyor, ben geceye inliyorum. Gecelerde başlayıp gecelerde bitiyorum...
Bitiyorum fakat yine de Koca Yunus misali “Yaratılanı severim Yaratan’dan dolayı.” Benzerleri gibi bu söz de her kapıyı açan çilingir misali, yerli-yersiz -ki tamamına yakınında yersiz olarak- kullanılmakta, bilhassa siyasîlerin halk dalkavukluğunu ifade etmede bir numaralı araca dönüşmektedir.
Halka dalkavukluk yapan yönetici zümresi bu gibi nice sloganlarla İslam’a ait bir hakkın köküne kibrit suyu dökmekte, nice şirk düşüncelerini gübrelemiş olmaktadırlar…
Geçmişten günümüze, halka zulmeden bolu beyleri hala var mı? Var hem de nasıl var tüm dünyanın gözü önünde, her millet elini kolunu bağlamış seyrediyor ve sadece kınama mesajları atarak ABD ve İngiltere’yi arkasına almış İsrail’i alkışlıyorlar…
Filistin'de yine yangın var, şehir yanıyor, insanlar öldürülüyor, ağır silahlarla taranan halk; genç-yaşlı-çocuk, bebek ayırımı olmadan kurşunlara ve bombalara hedef olmaya devam ediyor.
İsrail devletinin alışılagelmiş vahşetlerinden biri daha uygulanıyor.
Görmezden gelmeyi tercih eden herkes insanlığını kaybetmiştir…
17 tane hastaneyi vurdular…
OCHA’nın dünkü raporu, çatışmaların başlamasından sonraki 13’üncü gün itibarıyla gelinen durumu 19 Ekim, yani perşembe akşamı itibarıyla yansıtıyor. Önceki akşam itibarıyla ölen Filistinlilerin toplamının 3 bin 785’e geldiğini belirtiyor. OCHA’nın Gazze Sağlık Bakanlığı’na dayanarak paylaştığı veriye göre, ölenlerin toplamı içinde 1.524’ü çocuklardır. Yaralı sayısı ise 12 bin 500’dür. Aynı rapor, İsrail tarafındaki kayıpların toplamını 1.400, yaralı sayısını ise 4 bin 629 olarak veriyor.
Gazze’de günde bir litre suyla hayatta kalmaya çalışmaya çalışıyor insanlar…
Bu raporlarda kayda geçirilen insani durumun her geçen gün ne kadar kötüleştiğini, ne kadar dramatik bir görüntü kazandığını anlamak lazım ama anlamıyorlarçç
İsrail’in Filistin Halkına Yüzyıllardır Yaşattığı Zulm!!!:
İsrail ve Filistin arasındaki gerilim, yıllar boyunca asla dinmedi. Geçtiğimiz günlerde ise birçok kişinin ölümüne sebep olan bir savaş başladı.
Bildiğiniz üzere 7 Mayıs akşamı Mescid-i Aksa'daki teravih namazında İsrail polisi tüm cemaate ses bombaları ve plastik mermilerle müdahale etmiş ancak tüm dünya yaşanan bu felakete sessiz kalmayı tercih etmişti.
Ancak bu yeni bir durum değil. İsrail hükumeti yıllardır Filistin halkına bu zulmü reva görüyor. Peki bu ne zaman başladı? Bu içerikte gelin hep birlikte 200 yıl boyunca neler olmuş, bu olayların miladı ne inceleyelim.
Peki kim bu İsrail dediğimiz millet… Şöyle bir tarihin geride kalmış derinliklerine inelim…
Öncelikle bu durumun çok daha eskiye dayandığını belirterek başlayalım. 1917'den 1948 yılına kadar İngiliz mandası, Filistin'deki bir Yahudi devletinin kurulması için gereken zemini oluşturmaya başladı.
Şu anda olanlara ise yine ve yeniden tüm dünya gözlerini kapatıyor...
Esas itibarıyla İsrailoğullarının mazlum olması da, zalim olması da yeni değildir. Onlar hakkında Kur'an'da ifade edilen çok sayıda ayetten sadece iki tanesini dikkatlere sunmak istiyorum:
“Hani sizi Firavun'un yandaşlarından kurtarmıştık. Zira onlar, eziyetin en kötüsünü size lâyık görüyorlardı. Erkek çocuklarınızı boğazlıyor, kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Bu uygulamada, sizin için Rabbinizden ağır bir imtihan vardı. (Bakara/2:49)”
“Ve bir zaman, (ey) İsrailoğulları, (sizden) şu (konularda) kesin taahhüt almıştık:
'Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz; akraba ve ebeveyninize, yetimlere ve fakirlere iyilik yapacaksınız; bütün insanlarla güzellikle konuşacaksınız; namazlarınızda dikkatli ve devamlı olacaksınız ve karşılıksız yardımda bulunacaksınız.'
Ama birkaçınız dışında bu sözünüzden döndünüz: zaten siz, inatçı, isyankâr bir topluluksunuz!
(Bakara/2:83)”
“1799 - Napolyon, Filistin'in Yahudilerin anavatanı olduğunu söyledi.
1882 - Filistin'de büyük bir siyonist yerleşim olan Rishon Le Zion kuruldu.
1885 - Siyonizm kelimesi ilk kez kullanıldı.
1896 - Theodor Herzl, bir Yahudi devletini kuracaklarını 'Der Judenstaat' ile yayınladı.
1897 - İlk siyonist kongre İsviçre'de yapıldı ve ilk organizasyonlar kuruldu.
1907 - Siyonist lider Haim Weizmann Azriel sonrasında Irak Kralı olan Faysal bin Hüseyin ile beraber ilk kez Filistin'i ziyaret etti.
1908 - Filistinli yazar Najib Nassar, siyonizme karşı yayın yapan 'Al-Karmel' gazetesini kurdu.
1915 - İngiliz bir kabine üyesi olan Herbert Samuel, Filistin’deki siyonist tutumu destekleyen gizli bir genelgeyle Filistin’in geleceğini yazdı.
1916 - Orta Doğuyu İngilizler ve Fransızlar arasında paylaştıran Sykes-Picot Anlaşması gizlice yapıldı.
1917 - Balfour Deklarasyonu yazıldı. İngilizler bu toprakların 'Yahudilerin milli yuvası' olacağını vadetti. Ve şu deklarasyonu yayınladı: Majestelerinin Hükümeti adına size bildirmekten mutluluk duyarım ki, Yahudi Siyonist emellere sempatiyi belirten ekteki deklarasyon kabineye sunulmuş ve kabul edilmiştir. Majestelerinin Hükümeti, Filistin’de Yahudiler için bir milli yurt kurulmasını uygun görmekte olup bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden gelenin en iyisini yapacaktır.’
1922 - Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti), Filistin’deki İngiliz mandasını kabul ve Filistin’in Yahudilerin anavatanı olmasına yardım etti.
1929 - Filistin’e Yahudi göçünün artırılmasına karşı ilk kitle direnişi olan Buraq Ayaklanması (Thawrat al-Buraq) yapıldı.
1933 - Filistin’e yapılan Yahudi göçüne karşı birçok ayaklanma vuku buldu.
1935 - Filistinli devrimci lider İzz Ad-Din El Kasam, İngiliz güçleri tarafından öldürüldü.
1936 - Filistin'e Yahudilerin yaptığı bu göçü engellemek için Filistin halkı altı aylık bir grev yaptı.
1937 - Peel Komisyonu Filistin'in bölünmesini teklif etti. Ülke Yahudi ve Arap devleti olarak ikiye ayrılacak ve rapora göre Kudüs, Beytüllahim, Nasıra, Celile ve Akabe Körfezi’nin girişi manda yönetiminde kalacaktı.
1938 - Silahlı siyonist bir grup olan Irgun, Filistinlilere saldırmaya ve onlarla çatışmaya başladı.
1939 - İngiltere üç yıl süren Arap Baharı’nı tarumar etti.
1946 - Irgun, Kudüs’deki King David Oteli’ne baskın yaparak 91 kişiyi katletti.
Artık İsrail haline gelen Filistin topraklarındaki Filistinlilerin %80'inden fazlası sürüldü ve ülkenin %80'i siyonistler tarafından ele geçirildi.
1947 - Birleşmiş Milletler tarafından Filistin için bir bölünmeye neden olan 181 kodlu ‘Barış’ Planı kabul edildi ancak Filistin halkı bu planı reddetti.
1948 Ocak - Silahlı bir siyonist grup olan Haganah, Kudüs’teki Semiramis Oteli’ni bombaladı. Olayda 20’den fazla kişi öldürüldü.
1948 Şubat - Siyonist güçler, Haifa yakınlarındaki Qisarya köyüne ‘etnik arındırma’ yapmak amacıyla saldırdı. *Bu etnik arındırmanın en erken örneklerinden biridir.*
1948 Nisan - Stern ve Irgun güçleri Kudüs yakınlarındaki Dayr Yassin köyündeki Filistinlileri katletti.
1948 Mayıs - İsrail devleti kuruldu, bu da bölgesel çatışmaların başlamasına neden oldu. ABD ve Sovyetler Birliği, İsrail’i resmen tanıdı.
1948 Ağustos - Stern, İsveçli bir diplomat ve Birleşmiş Milletler’in Kudüs’teki arabulucusu Folke Bernadotte’yi katletti.
1948 Aralık - Birleşmiş Milletler, Filistinlilerin göç etmek durumunda kaldıkları topraklara geri dönmelerini, kutsal mekânların korunması ve Kudüs’ün uluslararası bir yönetime geçmesini ifade eden 194 sayılı kararı onayladı.
1948 yılında yaşanan olaylardan sonra 150 bin Filistinli İsrail’de kaldı ve vatandaşlık verildi ancak 1966 yılına kadar Filistinliler askeri yönetime tabi tutuldular.
1949 Şubat- Temmuz - İsrail ile komşu olan Arap ülkeleri (Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısır) arasında silah anlaşmaları imzalandı.
1949 Aralık - Birleşmiş Milletler, Filistinli mülteciler için Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nı kurdu.
1950 - Ürdün, Batı Şeria’nın idari kontrolünü aldı
1956 - İsrail devleti Qalqilya, Kufr Qassem ve Khan Younis köylerinde yaşayan Filistinlileri katletti.
1964 - Filistin Kurtuluş Örgütü, Kahire’de kuruldu.
1966 - İsrail, As-Samu köyündeki Filistinlileri katletmeye devam etti.
1967 yılında Batı Şeria ve Gazze’nin zabtından sonra İsrail hükumeti, işgal atındaki Filistin topraklarında yaşayan Filistinliler üzerinde bir askeri kontrol başlatmış oldu.
1967 - Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, İsrail’in 1967 yılında işgal ettiği bölgelerden geri çekilmesi için 242 sayılı kararı çıkardı.
1967 - İsrail, Gazze ve Batı Şeria’da dahil olmak üzere Suriye’nin Golan Tepeleri’ni, Mısır’daki Sina Yarımadası’nı ve Filistin’in geri kalanını işgal etti.
İsrail’in Filistin’in geri kalanını işgal etmesinden hemen sonra Batı Şeria ve Gazze’de yerleşim yerleri inşa edilmeye başlandı.
Burada yaşayan Yahudilerin İsrail ordusunun himayesi altında silah taşımasına izin verildi. 1987 yılında 20 yıllık işgalin ardından Birinci İntifada işgal altındaki Filistin topraklarında başladı.
1970 - İsrail, Ürdün’deki Filistinlilere saldırdı. (Kara Eylül Olayları)
1973 - Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Ekim Savaşı'nın (Yom Kippur Savaşı) ardından İsrail’in işgal ettiği bölgelerden geri çekilmesi çağrısında bulunan 338 sayılı kararı onayladı.
1974 - Arap Birliği, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü Filistin halkının yegane temsilcisi olarak kabul etti.
1976 - İsrail, Filistinli vatandaşların bin hektarlık arazilerine el koydu. Bu duruma direnen kitlesel örgütlenmelerin yaptıkları protestolar bastırıldı. Toprak Günü ilan edildi, ve bugün İsrail’in işgaline karşı direnişin adeta bir sembolü haline geldi.
1978 - İsrail ve Mısır Camp David Sözleşmesi’ni imzaladı. Bu anlaşmayla beraber ilk kez bir Arap ülkesi İsrail'i resmen tanımış oldu.
1982 - İsrail, Lübnan’ı işgal etti.
1982 - Birleşmiş Milletler, Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü’nü ilan etti.
1987 - İşgal edilen Filistin topraklarındaki birinci intifada başladı.
1988 - Filistin Kurtuluş Örgütü, İsrail devletini kabul ederek 242 ve 338 sayılı kararları resmen tanıdı.
1991 - Madrid Barış Konferansı yapıldı.
Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail arasında 1993'te sonuçlanan gizli müzakereler, modern Filistin tarihinin oluşmasını sağladı. Oslo Anlaşmaları barış için umutları artırdı.
1993 - Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail, geçici öz-yönetim düzenlemelerine ilişkin ilkeleri içeren I. Oslo beyannamesini imzaladı.
1995 - Filistin Kurtuluş Örgütü ve İsrail, Batı Şeria ve Gazze’nin belirli bölgelerinde Filistinliler özerklik verilmesine dair II. Oslo Anlaşmasını imzaladı.
1997 - Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail, İsrail güçlerinin Hebron’dan çekilmesini gerektiren bir anlaşma imzaladı.
2000 - Filistin Kurtuluş Örgütü ve İsrail, Camp David Sözleşmesi’ni yineledi.
2002 - İsrail, ikinci intifada’nın Batı Şeria'daki Filistin şehirlerini işgal etti.
2004 - Filistin Kurtuluş Örgütü başkanı Mohammed Abdel Rahman Abdel Raouf al-Qudwa al-Husseini yani sık bilinen adıyla Yaser Arafat öldü.
2005 - İsrail, Gazze’de ‘çözüm’ sürecine başladı.
2006 - Lübnan’da İsrail ile Hizbullah arasında savaş çıktı.
2008- Barış aktivistleri Gazze’ye iki gemiyle giderek demir attı ve İsrail’in uyguladığı blokajı engelledi.
2008 - İsrail’in Gazze’ye saldırması üzerine Gazze Savaşı başladı. (Operation Cast Lead)
2012 - İsrail, Gazze’ye bir kez daha saldırdı. (Operation Pillar of Defense)
2014 - İsrail 1967’den bu yana Gazze’ye yönelik en büyük saldırıyı yaptı. (Operation Protective Edge)
2015 - İsrail, Kenesset için erken seçim yaptı ve Likud Partisi’nden Benjamin Netanyahu tekrar kazandı.
Peki 2014’ten bu yana neler oldu?..
2015 - İsrail’in, Avrupa Birliği’nin Batı Şeria'daki Yahudi yerleşim yerlerinden gelen malları İsrail'den değil de yerleşim yerlerinden geldiği şeklinde etiketleme kararı üzerine Filistinliler ile görüşmelerde Avrupa Birliği yetkilileriyle teması askıya aldı.
2016 - İsrail ve Türkiye, Mavi Marmara Saldırısı anlaşma yaptı.
2016 - Amerika Birleşik Devletleri, önümüzdeki 10 yıl içinde İsrail için 38 milyar dolar değerinde askeri yardım paketini kabul etti. Bu durum *ABD tarihindeki en büyük anlaşmadır.*
2017 - İsrail, Batı Şeria'daki özerk Filistin topraklarında inşa edilen onlarca Yahudi yerleşimini geriye dönük olarak yasallaştıran bir yasayı kabul etti.
2017 - Eski ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ve İsrail'in 1967 savaşında Suriye'den ele geçirdiği ve daha sonra ilhak ettiği Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanıdı.
2018 - Birleşmiş Milletler ve Mısır, Gazze sınırındaki şiddet artışlarından dolayı İsrail ile Hamas arasında uzun vadeli bir ateşkes sağlama girişiminde bulundu.
2019 - Amerika Birleşik Devletleri, Batı Şeria'daki İsrail yerleşimlerini artık yasa dışı olarak görmediğini söyledi. Benjamin Netanyahu, üç ayrı davayla bağlantılı olarak rüşvet, dolandırıcılık ve güven ihlali ile suçlandı.
2020 — 28 Ocak'ta Donald Trump, önerilen barış planlarını başlattı.
Trump, yönetiminin önerdiği İsrail-Filistin barış planını, Filistinlilerin katkısı olmadan ABD ve İsrail diplomatları tarafından hazırlanmış bir şekilde açıkladı. Plan, Filistinlilere önemli ekonomik yardım sağlayacak bir iki devletli çözümü öngördü.
Birçok analist, planı tek taraflı olarak eleştiriyor, Filistin devletliği için imkânsız gereklilikler öne sürdü ve İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesinin yolunu açtı.
Filistin otoriteleri planı hemen reddedildi. Planın açıklanmasının ardından, Netanyahu, Trump'ın teklifinde belirtildiği gibi Batı Şeria'nın bir kısmını ilhak etme planını açıkladı.
2020 yılının Eylül aylarında Arap ülkeleri ve İsrail arasındaki ilişkiler normale dönmeye başladı.
Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri, son yirmi beş yıldır bunu yapan ilk Arap ülkeleri olarak İsrail ile diplomatik ilişkileri normalleştirmeyi kabul etti. Karşılığında, İsrail Batı Şeria'daki toprakları ilhak etme planlarını askıya alacağını duyurdu. Fas ve Sudan da daha sonra bu anlaşmayı imzalar ve İsrail ile ilişkileri normalleştirdi.
2020 - Benjamin Netanyahu ve Benny Gantz, Kovid-19 salgınıyla başa çıkmak için ulusal bir birlik hükümeti kurmayı kabul etti ancak;
2021 — İsrail ve Filistin Krizi başladı.
Doğu Kudüs'teki Filistinlilerin tahliyesi ve El-Aksa Camii'ndeki çatışmalar, İsrail ve Hamas arasında çatışmayı körükledi. Gazze'de iki yüzden fazla insan ve İsrail'de en az on kişi hayatını kaybetti. Biden yönetimi, bir ateşkese arabuluculuk yaptı ve Filistinlilerle bazı ABD yardımlarını ve diplomatik temaslarını yeniden sağladı.
2022 — İsrail ve Filistin arasındaki çatışmanın bilançosu gittikçe ağırlaştı.
İsrail, Yahudi İsraillilere karşı Filistinliler tarafından yapılan saldırılara yanıt olarak Batı Şeria'da bir terörle mücadele operasyonu başlattı. Bu operasyon ve sonucunda ortaya çıkan artış, her iki taraf için de 2005'ten bu yana en ölümcül yılı oluşturuyor, bu şiddet artışı 2023'te daha da yükseliyor.
2023 — Hamas, İsrail'e karşı hiç beklenmedik bir saldırı gerçekleştirdi.
İsrail, yargıyı yeniden düzenleme yönündeki hükümet hamleleri nedeniyle iç karışıklıkla karşı karşıya kaldı, tüm bunlar 2022'nin İsrailliler ve Filistinliler arasındaki şiddetin yeniden arttığı bir zamanda meydana geldi. 2023'ün ilk dokuz ayı, Batı Şeria'daki çatışmalarla geçti.
İsrail medyasına göre, çatışmanın ilk saldırıları İsrail'de en az 250 kişinin ölümüne ve 1,500 kişinin yaralanmasına neden oldu.
Filistin Sağlık Bakanlığı ise, İsrail saldırılarında Gazze Şeridi'nde 232 kişinin öldüğünü ve 1,700 kişinin yaralandığını bildirdi.
Hamas'ın askeri lideri Mohammed Deif, grubun saldırısını, İsrail'in uzun süredir devam eden Gazze ablukası, Filistin topraklarının işgali ve Müslümanlara yönelik iddia edilen suçları nedeniyle gerçekleştirdiğini söyledi.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ise karşılık olarak İsrail'in Hamas ile savaş halinde olduğunu duyurdu. 2023 Ekim'indeki İsrail ve Hamas arasındaki çatışma, devam eden İsrail-Filistin çatışmasının son birkaç on yılda yaşanan en önemli tırmanışını işaret ediyor.”(…)
Kaynak 1, 2, 3, 4, 5
Savaş, hiç kuşkusuz, insanoğlunun geçmişten bugüne yarattığı canavarların en kanlısıdır. İnsanlık tarihi boyunca savaşlardan ötürü sayısız insan hayatını kaybetmiştir ve halen kaybetmeye devam etmektedir. Savaş, insan hayatını sona erdirmesinin yanında, insanın yaşama hakkının temel prensiplerinden biri olan ruh ve beden bütünlüğüne de zarar vermektedir. Bir başka deyişle bir yerden geçip giden savaş, arkasında yalnızca ölü tenler bırakmamakta, yaralanmış beden ve ruhlar da bırakmaktadır.
Savaşın durması, İsrail’in işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi, Filistinlileri göçe zorlayan Yahudi yerleşimciliği politikasının durdurulması, Filistin halkının özgürce yaşam hakkının emperyalistler, bölge gerici devlet yönetimleri ve siyonist yayılmacı İsrail tarafından tanınması sorunun çözümü için şarttır…
Allah hep güzel şeyler yaratır. Yaratılışta ‘çirkin’ diye bir terim yoktur. Yaratılış âlemi baştan sona, hikmetle lebalep doludur. Bu âlemde hikmetsiz, tırnak kadar bir boşluk bile bulunamaz. Ve hayat, Allah’ın kurduğu bir yaşam sistemi olarak olağanüstü derecede güzeldir.
Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek, ‘yaratılan’ deyince akla gökler yeryüzü ve ikisi arasındakiler yani bütün kâinat geliyorsa, herhangi bir sakınca yoktur. Yaratılmışlar âleminin bir tek yaratıcısı vardır, O da Allah’tır. Bu hakikati cahiliye müşriklerinin de teslim ettiğine Kur’an şahitlik etmektedir. Hayvanlar âleminde sevilmeyecek, en azından, Allah’ın bir eseri olarak varlığına saygı ve hürmet duyulmayacak bir canlı yoktur.
Gelelim, yukarıdaki sözün ‘insan’ bağlamına.
Yunus Emre’nin bu sözü özellikle insan zımnında söylediğine kuşku yoktur. Çünkü herkes bilir ki, esas mesele insan sevgisi söz konusu olunca patlak vermektedir.
İnsanı da Allah yarattığına göre, sırf Allah’ın yarattığı bir ‘yaratılmış’ olarak onu sevecek miyiz, sevmeyecek miyiz?.. Şöyle de ifade edebiliriz: Yaratandan ötürü, kayıtsız şartsız bir ‘yaratılmış insan sevgisi’ haktır.
Allah bütün varlıklara olduğu gibi, yarattığı insana da son derece merhametlidir. Rahman ve Rahîm isimleri bu merhameti anlatmak için kâfidir. Allah, yarattığı insanı sevdiği içindir ki, ona cennet adında ebedi bir hayat hazırlamış, bu kısa hayatta onu kazanmanın fırsat ve imkânlarını sunmuştur. Biz kullar da aynı yolu takip ederek, insanlara merhametle muamele etmekle mükellefiz. Yani ”Yaratılanı severim Yaradandan ötürü” cümlesini kalbimize işlemeliyiz…
Hiçbir insan yaradana sevgi göstermedikçe; birbirimize ve diğer tüm yaratılmışlara da sevgi göstermesi imkânsız…
O halde dostlarım; Rabbimizin bize bahşettiği bu güne sevgiyle uyanmış olmanızı diliyorum. Sevgiyle yaşayalım, zûl etmekten, zulüm etmekten kaçınalım yaratılmışlara. Kimsenin ardından önünden Gıybet etmeyelim. Hak hukuk bilelim, yetim hakkı yemeyelim. Cenab-ı Hak kul hakkı için "Benim yanıma her şey ile gelin affederim. Fakat kul hakkı ile gelmeyin, onu ben değil, kulum affeder. " demiştir.
İnsanları; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin sevelim ve hor gözle bakmayalım…
Edep sevmekten her zaman önce gelir.
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Mutlu, umutlu, sağlıklı, acısız, gözyaşsız, sevdiklerinizle birlikte geçireceğiniz mutlu güzel günler dilerim. Yüzünüzden gülümseme kalbinizden umut, hanenizden mutluluk ve sağlık eksik olmasın, gününüz aydın mutluluğunuz daim, neşeniz bol olsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, gelecekte bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.