Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort
27 Ocak 2024 - Cumartesi

KARAR

Dil dünyayı değiştiren en önemli güçtür. Bu güce ulaşmanın yolu bireylerin dil ve zihinsel becerilerini geliştirmektir.

Yazar - Ömer Sabri KURŞUN
Okuma Süresi: 13 dk.
143 okunma
Ömer Sabri KURŞUN

Ömer Sabri KURŞUN

-
Google News
Dil dünyayı değiştiren en önemli güçtür. Bu güce ulaşmanın yolu bireylerin dil ve zihinsel becerilerini geliştirmektir. Bu beceriler bütün eğitim çalışmalarını etkilemektedir. Dil, öğrenmenin kalbi ve insan beyninin sınırsız bir becerisidir.
Bir dilin söz varlığı denince, yalnızca, o dilin sözcüklerini değil, deyimlerin, kalıp sözlerin, kalıplaşmış sözlerin, atasözlerinin, terimlerinin ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu bütünü anlıyoruz.
Söz varlığı, sadece bir dilde birtakım seslerin bir araya gelmesiyle kurulmuş simgeler, kodlar (göstergeler) olarak değil, aynı zamanda o dili konuşan toplumun kavramlar dünyasını, maddi ve manevi kültürün yansıtıcısı, dünya görüşünün bir kesiti olarak düşünülmelidir.
Bir toplumun yaşam biçimiyle birlikte dinsel inançları, hangi uluslarla ne ölçüde ilişki kurmuş olduğu, nelere değer verdiği, hatta nükteye olan eğilimi hep söz varlığının incelenmesiyle ortaya çıkar.
Bir dilin söz varlığı, o dilin tarihine geniş ölçüde ışık tutmakta, yüzyıllar boyunca ortaya çıkan ses, biçim, söz dizimi ve anlam değişikliklerini yansıtmakta, hangi dillerin etkisiyle, ne türden değişimlerin gerçekleştiğini göstermektedir.
Türkçenin söz varlığı ile ilgili olarak şu nitelikleri saptayabiliriz. Türkçenin yapısından gelen güçlü türetme ve birleştirme yeteneği, ona somut ve soyut, çeşitli kavramları kolaylıkla oluşturma, ayrıntılara inen bir kavramlaştırma gücü vermiştir. Bu güç, en eski kaynaklarımız olan Köktürk metinlerimiz bugüne, hiç eksilmeden süregelmektedir.
Türkler, değişik toplumlarla kurdukları ilişkiler sırasında yabancı etkiye büyük ölçüde kapılarını açmış, çoğu zaman yabancı ögeleri kendi öz sözcüklerine yeğlemiştir.
Bunun sonucunda birçok yerli ögenin kaybolup unutularak yabancılarının yerleştiği görülmüştür.
Kavramlaştırma sırasında Türkçe en çok somut nesnelere, doğaya dayanmakta, böylece kavramları daha canlı olarak dile getirmektedir.
Türkçenin zenginliğine katkıda bulunan sözlerden biri de ‘KARAR’ ifadesidir.
Kökeni Arapça olarak öne çıkan karar kelimesi, Türk Dil Kurumu kapsamında birden fazla anlamı ile öne çıkar. Böylelikle günlük hayatta çok fazla kullanılan önemli kelimeler içerisinde yer alır.
- Bir iş veya sorun karşısında derin düşünerek verilmiş olan kesin yargı.
- Bir durum karşısında tartışılmaz suretiyle verilen yargı.
- Bir yargıyı bildirmiş olan belge.
- Değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik.
- Değişmez olmak.
- Ne az ne çok olmak ile beraber tam ölçü.
- Türk müziğinde, taksim yaparken ana makama dönüş.
- Bir sorunu karara bağlamak, kararlaştırmak.
Belli başlı bazı unsurlar duruma göre öne çıkar ve karar vermeyi etkiler.
- Biyolojik.
- Psikolojik.
- Sosyolojik.
- Çevresel ve örgütsel unsurlar.
Bu gibi durumlar farklı yapılar altında öne çıkar ve kişinin karar verme yetisini etkiler. Aynı zamanda duygular, biçimler, geçmişte yaşanmış olaylar ve amaç ile beklentiler gibi pek çok unsur da yine karar niteliğini etkiler.
Biraz karışık gibi oldu sanki. Ben kısaca şöyle diyeyim. Karar vermek, karar verememek, kararsız kalmak tüm bu eylemleri içerir…
Neyse dostlar mevzu başka ben yine dur dedim ama şu kalem durur mu?..
Dostlarım; üzüntü ve dertler sizlerden uzakta, sevgi ve mutluluk hep yanı başınızda, gelecek günleriniz huzurlu ve bereketli olsun… Boş verin sizi üzen her bir şeye ve hatta falanca filanca sevda postanesinden gönderilmiş boş çıkan zarflara…
Bunları demişken sizlere aşağıda nakledeceğim hikâye ile başlayalım bu güzel güne.
Kararı size bırakıyorum…
Okumazlar seni dediler ama yine de hükmedemezsin kaleme. Çünkü kalem senin ama var olan o ses hükmeder sen yazarsın…
Ve günlerden bir gün;
Adamın biri bilge bir kral olmakla ün salmış kralın yanına gider.
Krala şunu sorar "Efendim söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır?"
Kral "Elbette" der "Kaç bacağın var senin?"
Adam soruya şaşırarak "İki efendim" der.
Kral "Pekâlâ, tek bacağının üstünde durabilir misin?"
"Elbette" diye cevap verir adam.
Kral "O halde hangi bacağın üstünde duracağına karar ver".
Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir.
"Tamam" der kral "Şimdi de öteki bacağını kaldır.
" Adam şaşırır "Bu imkânsız kralım" der.
"Gördün mü?" der kral "
Özgürlük budur. Sadece ilk kararı almakta özgürsün. Ondan sonrasında değil."
Tiziano Terzani'nin “Atlıkarıncada Bir Tur Daha” adlı kitabında okuduğum bu küçük öykü yıllardır tartışılan özgürlük kavramı üzerinde bir kez daha düşünmeme yol açtı.
Hayat gerçekten böyleydi. İlk kararı alıyordun ve gerisi o ilk karara bağlı olarak gerçekleşiyordu. Hayat hata kabul etmiyordu. İlk kararın doğruysa işler yolunda gidiyordu ama eğer yanlış bir karar aldıysan, her şey zincirleme yanlış gidiyordu…
Mesela mesleğini seçerken... Hasbelkader, iyi düşünmeden, yeteneklerinin farkında olmaksızın bir meslek seçtiğinde ömür boyu işini zorla yapmaya mahkûm oluyordun. İşinin başındayken başka bir iş yapmayı özlüyordun.
Ama biliyordun ki; özgürlüğünü kullanmış ilk kararı vermiştin ve yeniden başlama cesaretin yoktu.
Bazı insanlar vardı hayatta... Onlar ise her şeyi artlarında bırakıp yeniden başlayacak kadar cesurlardı. Ama sen onlardan biri olamıyordun. Bunca emek bunca çalışmayı sanki çöpmüş gibi bir çırpıda atamıyordun. Oysa göz ardı ettiğin bir şey vardı.
Hayat çok kısa ve mutsuz olduğun işlerle zaman öldürmek aynı zamanda ruhunu öldürmekle eş anlamlı. Ama kaç nefes olduğunu bilmediğimiz hayatın bize bahşedilen kısmında boşa harcıyorsak nefesimizi, hayat ne yapsın?..
İnsanlar alış veriş yaparken, eş seçip evlenirken, çocuk sahibi olmak isterken, üniversite seçme işleminde ve benzeri gibi amaçlarına ulaşmak için devamlı olarak seçim işlevi ile yüz yüze kalmaktadırlar. Bu seçim işlevi bir karar olayıdır. Karar; iki veya daha çok uygun alternatif arasından bir seçimdir. Karar verme ise, amaçlara ulaşmak için alternatiflerin belirlenmesi, geliştirilmesi, analiz edilmesi ve bunlar arasından en iyi olanın seçilmesidir.
Doğru ve iyi kararlar insanları başarıya götürmekte ve amaçlarına ulaştırmaktayken; yanlış ve kötü kararlar insanların amacına ulaşmasını engelleyerek insanı karamsarlığa sürükleyebilmekte ve hatta insanları içinden çıkılmaz durumlara da sokabilmektedir.
Bu nedenle öncelikle amacı belirlemek lazım… Amaç, gelecekte ulaşılmak veya gerçekleştirilmek istenen, arzu edilen durumun ifadesidir. Karar vermeden önce amaç belirlemekle gelecekte nerede, hangi durumda ve konumda olmak istendiğini bugünden belirlemiş olmaktır…
Hayatınızı yönlendiren her olayda aldığınız kararlar gibi evlilik konusunda da iyi karar vermek gerekiyor. Yanlış bir karar aynı evde yaşayan iki düşman yaratabilirdi. Aşk zorunluluğa dönüşebilir ve hayatını cehenneme çevirebilirdi.
İlk kararı alıyordun ama bu konuda özgürdün… Devamında senin kararına bağlı olmayan pek çok şey gerçekleşiyordu.
Hayat kararlardan ibaretti ve kararlar birer kibritti. Doğru yerde ateşlediğinde seni ısıtacak ateş, çorbanı kaynatacak ateş oluyordu, yanlış yerde ateşlediğin vakit ise içinde bulunduğun evle birlikte seni de yakıyordu.
Hayat öyle basite alınacak bir oyun değildi. Oyunun kurallarını bilmen ve ona göre oynaman gerekiyordu. Ama çoğu zaman oyunun kurallarını bilmek yetmiyordu. Çok daha önemli olan başka bir şey vardır aslında: ‘Kendini bilmek...’ ‘Kendini tanımak…’
Ne istediğini, neyin seni mutlu edeceğini ve kim olduğunu, neler yapabileceğini bilmek zorundasın. Ancak o zaman doğru kararlar verir ve mutlu bir hayata sahip olursun.
“Yani anlayacağınız hayatta kararlar birer kibrittir... Alırsın eline, sürtesin hızla cam tozu kavına, ya kendini yakarsın ya da ısıtırsın...
Evet kararlar birer kibrittir... Kibriti çakınca ya kendini yakarsın ya da ısıtırsın...”
Aslında ısınırken de… Yanarken de yalnızsın… Sonra fark edersin bunu ama geç kalırsın hayata…
Öyle YALNIZ hisseder ki, insan kendini bazen...
Sanki koskoca dünyada tek o vardır...
Konuşmak ister... Dinleyen yoktur... Susmak ister... Konuşacak şeyler çoktur...
Ağlamak ister... Gözünde yaş yoktur...
Öyle yalnız hisseder ki, insan kendini bazen...
Sanki hayatta hiç kimsesi yoktur...
Hep yalnızdır; yalnızdır ama yalnız olmak, yanlış bir kalpte olmaktan iyidir...
Hayat çok kısa; keşke insanlar kelebeğin ömründen bir ders çıkarsa...
Mal mülk, para pul hırsı yerine sevdiklerine sarılsa...
Bakarsın bir gün bir zarf düşer gökten gönül posta kutuna, sevinirsin ve topukların birbirine vurur kan beynine hücum eder, al al olursun, kalbin sekiz silindirli Chevrolet gibi çalışır aniden.
Bir heyecanla açarsın zarfı, dolu görürsün, birçok yazı vardır da karman çorman anlamasın o anki heyecandan. Yılar geçtikçe okudukça kelimeler yerlerini bulur hayat telaşı içerisinde. Anlarsın işte o zaman zarfın içinin boş olduğunu, sana değil yazanın kendine yazdığını. Anladığında iş işten geçer; ya su kaynatırsın ya da segman kaynatırsın, belli olmaz piston kolu da kırılabilir.
Çünkü makine eskidir, zarfın sahibine bakmaktan kendine zaman ayırıp bakım veya rektifiye yaptırmamışsındır.
Neyse; demem o ki, insanlar da zarflara benzer. İçinden ne çıkacağını bilemezsiniz.
Dolu sandığınız boş, boş sandığınız dolu çıkabilir.
Boş çıkan zarfı yıllarca boş boş okuma çabası göstermiş durmuşsunuzdur.
Dolu çıkarsa çok şey öğrenecektiniz oysa ömrünüzce. En önemli öğreneceğiniz şey ise; ‘SEVGİNİN FEDAKÂRLIĞIDIR…’
Ve düşünürsün boş zarfa boş gözlerle bakarak. Sen o sevgi için ne fedakârlıklar yapmıştın oysa hepsi de tek tek inkâr edilen!..
Hayatınız bir yalan makinasının dişlileri arasında döne döne gitmiş, lime lime edilmiş bir yürekle bu güne gelmiş ama henüz ölmemişinizdir. Son bir darbeyi vurmak için bekler boş zarfın sahibi.
Boş verdim; insanların yalana çevirdiği, yalan denen Dünyanın kahrından.
Derler ya hani; sat anasını Dünyanın, o haldeyim…
“Her şeyin sebebi kendim olsam da, kendime iyi kötü yer bulsam da, umut çemberinde oyuncak olsam da, bırakın dostlar kader diyelim…”
Ömrüm boyu ağlasam ya da gülsem, gül görmeyip dikene muhtaç kalsam da, iki damla yaşta teselli bulsam, bırakın dostlar kader diyelim…
Serseri rüzgârın elinde uçsam da, gök gibi gürleyip güneş gibi ışısam, derin sulara gömülüp kaybolsam da, bırakın dostlar kader diyelim…
Konuşmak isterken sus sesi duysam da, çevredekilerin söylediğine göre davransam da, derdimi sadece kalemle kâğıda anlatsam da, bırakın dostlar kader diyelim…
Bağırmak isterken sesim çıkmasa, etraftaki güzelliği görmekten mahrum olsam da, doğru sözlere kimseleri inandıramasam da, bırakın dostlar kader diyelim…
Yol ayrımına gelince şaşırıp kalsam, iyi ile kötüyü bilip söyleyemesem de, en yakın dosta bile güvenemesem de, bırakın dostlar kader diyelim…
Soru sorup cevabını alamasam da, sessiz kaldığım için itibar görmesem de, yalan Dünyaya böyle gelip böyle gitsem de, bırakın dostlar kader diyelim…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Mutlu, umutlu, sağlıklı, acısız, gözyaşsız güzel bir gün dilerim. Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.